Dr.Öðr.Üyesi Ramazan Kemal HAYKIRAN / Dr.Öðr.Üyesi Ali BİLGENOĞLU
Editörden
İnsanlık tarihinin pek çok bakımdan en büyük önem taşıyan siyasal coðrafyalarından bir tanesi hiç şüphe yok ki Kudüs’tür.Tek tanrılı üç semavi dinin doðuş yeri olmasının meydana getirdiði sosyal,antropolojik ve kültürel öneminin yanı sıra, dünya tarihin modern öncesi dönemde dâhil olmak üzere en önemli siyasal çatışma alanlarından birisi olması sebebiyle Kudüs her daim üzerinde çokça fikir serdedilen, hakkında çok yazılıp, çizilen,tartışılan bir mekân olagelmiştir. Uluslararası toplumun ve insanlıðın kolektif hafızasının hassasiyetle yaklaştıðı bir mesele olan Kudüs, evrensel akademyanın siyaset biliminden tarihe, ilahiyattan antropolojiye,uluslararası ilişkilerden iktisata uzanan çok geniş bir skalada ele aldıðı konulardan bir tanesidir.
Hem kutsal bir mekân hem de politik bir alan olarak Kudüs günümüzde de aktüel anlamda önemini korumakta; modern zamanların Ortadoðu coðrafyasına kazandırdıðı Arap-İsrail çatışması gibi temel siyasal ve askeri çatışmaların merkezinde bulunması sebebiyle küresel anlamda hem akademik hem de güncel politik tartışmaların öznelerinden bir tanesi olmaya devam etmektedir. Bilhassa Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Donald Trump tarafından alınan İsrail’deki Amerikan Büyükelçiliði’nin Kudüs’e taşınması kararını müteakip gerek Müslüman toplumlardan söz konusu karara yükselen tepkiler, gerekse Washington’un mezkûr inisiyatifini reel politik icabı kabul ederek, elçiliklerini Kudüs’e taşıma kararı almaya başlayan devletlerin varlıðı da hesaba katıldıðındaKudüs’ün güncel ehemmiyeti bir kez daha karşımıza çıkmaktadır.
Yeni Fikir Stratejik Araştırmalar Merkezi (Yeni Fikir SAM) tarafından desklenen Yeni Fikir Dergisi olarak hazırladıðımız bu özel sayıda sosyal bilimler disiplinleri çerçevesinde, tarih ve uluslararası ilişkiler baðlamında Kudüs meselesini akademik baðlamda son veriler ışıðında bir kez daha deðerlendirmeyi amaçladık.Bu kapsamda modernite öncesi dönemden başlayarak, 20.yy sonunda dek Ortadoðu siyaseti, kültürü ve tarihi içerisinde Kudüs’ü yeniden tartışmaya açmış bulunuyoruz. Bu özel sayıda yer alan birbirinden deðerli akademik çalışmaların Ortadoðu siyaseti ve tarihi çalışmalarına katkıda bulunması, Türk akademyasına ufuk açıcı olması en büyük dileðimizdir.
Dr.Öðr.Üyesi Ramazan Kemal HAYKIRAN
Dr.Öðr.Üyesi Ali BİLGENOĞLU
Mesut MEZKİT
Mescid-İ Aksa'yı Bekleyen Son Osmanlı Askeri Öldüðünde Kudüs'ü Zaten Kaybetmiştik
Öz
Dört asır idaremiz altında bulunan Kudüs’ü 9 Kasım 1917’de İngilizler’e terketmek zorunda kalmıştık ama aslında biz, Mescid-i Aksa'yı bekleyen son Osmanlı askeri Dâr-ı Bekaya göçtüðünde Kudüs’ü zaten kaybetmiştik. Kudüs, yani Mescid'ül Aksa, Müslümanların namusudur. Bu namusu korumak ve kollamak Müslüman Türk Milletinin en son neferine nasip oldu. Ve bu vazifeyi üstlenecek bir babayiðit daha gelmedi. İslam âleminin namusunu kurtaran son Türk askerinin hatırasını, merhum gazeteci İlhan Bardakçı hadiseyi bize naklediyor. Aslında geleceðe aktarıyor. Acı ama bir o kadar da ibretlik bu hatırayı yeni nesle belletmek ve ders çıkartmak boynumuzun borcudur. Iðdırlı Onbaşı Hasan, Türk geçliðine tekrar tekrar anlatılmalıdır. Hatta Mescid-i Aksa’ya gidilerek olayın meydana geldiði mahalde tarih dersi yapılmalı ki bir milletin namusunu, şerefini, haysiyetini muhafaza nasıl olurun şuurunu gençlerimizin zihnine kazımalıyız. Şuurlanma, ancak böyle olur.
8 - 15
Fatih ORTA
Hz. Ömer Zamanında Müslümanların Kudüs’ü Fethi
Öz
Geçmişi tarih öncesi dönemlere kadar uzanan Filistin bölgesi ve Kudüs, Yahudilik,
Hristiyanlık ve İslamiyet için çok önemli bir yerleşim yeridir. Bundan dolayı bu şehrin
hakimiyeti için pek çok mücadele yaşanmıştır. Bu mücadelelerden birisi de Halife Hz.
Ömer (ra) zamanında Müslümanların burayı ele geçirmesidir. Fetihler ve kurumsallaşma
çabaları ile dikkat çeken Hz. Ömer’in zamanında, 638 yılında, diplomatik yollarla Müslümanlar
bu şehrin hakimi olmuşlardır.
16 - 22
Kudüs, Hz. Ömer, Diplomasi, İslamiyet, 638.
Buðra SARI
Filistin Direnişinde Aşil Tendonu: Hamas-Fetih Çatışması
Öz
İsrail devleti’nin on yıllardan beridir süren politikası neticesinde Filistinlilerin elinde
sadece Gazze Şeridi ve Batı Şeria bölgeleri kalmıştır. Bu durum Filistin’i coðrafi olarak
ikiye bölmektedir. Filistin aynı zamanda coðrafi bölünmüşlüðünün yanı sıra siyasi olarak
da iki parçaya bölünmüş vaziyettedir. Gazze Şeridi’nde Hamas kontrolü varken, Batı Şeria
Fetih denetimi altındadır. Filistin direnişine yön veren bu iki örgüt uzun yıllardan beridir
anlaşmazlık içinde ve hatta birbirleriyle çatışma halindedir. Böylece Filistin direnişi zayıflarken,
İsrail’in pozisyonu kuvvetlenmektedir. Sonuç olarak, Filistin direnişi coðrafi ve
siyasi bölünmüşlük nedeniyle gerek siyasi gerekse de askeri bakımdan sürekli zemin kaybetmektedir.
Filistin direnişi zayıfladıkça da İsrail ve müttefikleri daha rahat hareket edebilmektedir.
Nitekim ABD büyükelçiliðinin Kudüs’e taşınması gibi hadiseler bunun göstergesidir.
Buradan hareketle, eldeki çalışma Hamas ve Fetih arasındaki çatışmayı şekillendiren
faktörleri irdelemektedir. Hamas ve Fetih arasındaki anlaşmazlıðın temelinde iki örgütün
sahip olduðu farklı ideolojik duruşlar ve Filistin’in geleceðine dair sahip oldukları farklı
vizyonlar yatmaktadır. Bununla birlikte, geçmişten günümüze İsrail ve ABD’nin Hamas
ve Fetih yakınlaşmasını engellemeye yönelik politikaları da iki örgüt arasındaki anlaşmazlık
ve mücadeleyi derinleştirmektedir. Bu argüman minvalinde yola çıkarak, eldeki çalışma
Filistin’deki coðrafi ve siyasi bölünmüşlüðün altında yatan siyasi ve ideolojik nedenleri
ve bununla birlikte bölünmüşlüðü derinleştiren İsrail ve ABD politikalarını irdeleyecektir.
23 - 39
Hamas, Fetih, Filistin Direnişi, İhvan, İsrail
Hüseyin Sefa DÜNDAR
Kudüs Mutasarrıflarından Kamil Paşa
Öz
Bulunduðu jeopolitik konumu nedeniyle birçok mücadelenin kaynaðı olan, üç
semavi dinin kutsal mekânı olarak bu uðurda hâkimiyet mücadelesine sahne olan
Kudüs, antikçaðdan itibaren mücadelelerin odak noktası olmuştur. İslamiyet’in doðuşuyla
beraber Müslümanlar için artan kutsiyeti ile her zaman ayrı bir özen gösterilmiştir.
Osmanlı Devleti zamanında çeşitli eyaletlere baðlı olarak varlıðını sürdüren
Kudüs, idari yönetimlerin deðişmeye başlamasıyla “mutasarrıflık” düzeyinde yaklaşık
yarım asır yönetildi. Bu çalışmada, Kudüs’ün neresi olduðu hakkında bilgi verilerek,
Kudüs Mutasarrıflıðı ve Kudüs’e mutasarrıf olarak atanmış Kamil
Paşa’nın hayatı işlenmiştir.
40 - 48
Kudüs, Mutasarrıf, Kamil Paşa, Meşrutiyet
Kenan Ziya TAŞ
Kudüs-Selahaddin Eyyubi ve Cemal Paşa
Öz
Tarih sahnesinde ve günümüzde dahi oldukça önemli bir yere sahip olan Kudüs,
Haçlı Seferleriyle beraber İslam dünyasının elinden çıkmıştır. Selahaddin Eyyubi’nin
gayreti sayesinde tekrar İslam coðrafyasındaki yerini alan Kudüs, Osmanlı
Devleti’nin son zamanlarına kadar sakin bir coðrafya olarak göze çarpar. Bu çalışmada
19. yüzyıl ile beraber Filistin coðrafyasına yapılan Yahudi göçleri, Almanların
ve Rusların Ortadoðu nüfuz mücadeleleri ve İngilizlerin ticari kaygılarından dolayı
yaşanan hâkimiyet mücadelesine karşılık İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin önemli
isimlerinden Cemal Paşa’nın Kudüs’te yaptıðı çalışmalar ve Selahattin Eyyubi Külliye-
i İslamiyesi’nin yapılış süreci anlatılmıştır.
49 - 53
Kudüs, Selahaddin Eyyubi, Cemal Paşa, Selahaddin Eyyubi Külliye-i İslamiyesi
Muhittin ÇEKEN
VII.Yüzyılda Bizans-Sasani Hâkimiyet Mücadelesi Arasında Kalan Mukaddes Bir Şehir: KUDÜS
Öz
Kadim bir geçmişe sahip olan Kudüs, bulunduðu jeopolitik konum ve sahip olduðu
verimli topraklar nedeniyle, tarih boyunca birçok devletin ilgisini çekmiş ve uðruna büyük
mücadelelerin verildiði bir şehir olmuştur. İsrail oðullarının şehre yerleşmeleriyle birlikte
dinî kimliðiyle ön plana çıkmaya başlayan Kudüs, IV. yüzyıldan itibaren Hristiyanlık, VII.
yüzyıldan itibaren ise İslamiyet nazarında kutsal kabul edilerek dünyada üç semavi din tarafından
mukaddes kabul edilen tek şehir haline gelmiştir. Sahip olduðu dinî ve jeopolitik faktörler
nedeniyle, tarihte belki de uðruna en fazla mücadele edilen şehir vasfına sahip olan
Kudüs, Eski çaðlardan günümüze kadar uzanan mücadeleler silsilesine sahne olmuştur. VII.
yüzyıla gelindiðinde ise, Doðu’da birbirine rakip olarak ortaya çıkan Bizans ve Sasani gibi
dönemin en güçlü iki imparatorluðunun çekişme alanlarından biri haline gelmiştir. Yaklaşık
çeyrek asır içerisinde bu iki imparatorluk arasında iki kez el deðiştiren Kudüs, bu iki imparatorluðun
üstünlük mücadelesinin temel unsuru haline gelmiştir. Çalışmamızda, VII. yüzyılınen
karakteristik hâkimiyet mücadelelerinden biri olan Bizans-Sasani savaşlarının Kudüs’e
ve Kudüs’ün bu dönemdeki nüfusunu oluşturan Yahudi ve Hristiyanlara etkisini deðerlendireceðiz.
54 - 71
Kudüs, Yahudilik, Hristiyanlık, Roma-Bizans, Sasaniler, Heraklius,
Cemal ÜSTÜN
Selahaddin Eyyûbî ve Kudüs’ün Fethi
Öz
Malazgirt Savaşı’ndan sonra savunması çöken Doðu Roma İmparatorluðu (Bizans),
Anadolu topraklarını 1071 öncesi Türk akınlarına kıyasla, bölgeyi tamamen
Büyük Selçuklu Devleti ve Türkmenlere bırakmak zorunda kaldı. Böylelikle Diyar-ı
Rum olarak adlandırılan Anadolu’da başta Türkiye Selçuklu Devleti olmak üzere,
pek çok beylik kurularak adeta Bizans, nefes alamaz hale getirildi. Tüm bunlardan
dolayı varlık sorunu yaşayan İmparatorluk, Papa’dan askerî yardım talebinde bulundu.
Yardım talebini deðerlendiren Papa, bunu kendisi ve temsil ettiði Katolik
dünya açısından oluşan ekonomik, siyasî, sosyal ve dinî emelleri gerçekleştirmek için
bir fırsat olarak gördü ve deðerlendirdi. Askerî, siyasî ve açıdan asıl hedef Kudüs
olarak lanse edilip, dinî bir motif ile süslense de, gerçekte amaç, Türkleri Anadolu’dan
ve Suriye-Filistin bölgesi topraklarından atmaktır. Nihayetinde 1096 yılında
başlayan I. Haçlı Seferi, ordularının Urfa, Antakya ve Kudüs’ü ele geçirerek kısmî bir
başarı elde etmiştir.
Büyük Selçuklu emîrlerinin, Türkiye Selçuklu Sultanlarının, Anadolu Türk
Beyliklerinin direnişleri neticesinde 1101 Haçlı dalgası, II. Haçlı Seferi bertaraf edilmiş,
bölgedeki haçlı kontluklarına yapılan seferlerle bu devletçikler köşeye sıkıştırılmış,
fakat bölgeden atılmaları ve Kudüs’ün fethi saðlanamamıştır. Nureddin
Mahmud Zengi’nin ölümünden sonra Musul Atabeyliði içindeki iktidarı ele geçiren
Selahaddin Eyyûbî, devletini kurduktan sonra bu amaca yönelik hayatını adamıştır.
Kudüs’ü fethetmek için öncesinde İslam dünyasında ve bölgesinde siyasî birlikteliði
saðlayan Selahaddin, Kudüs’ü çevreleyecek biçimde fetihlerde bulunmuş ve nihayetinde
1187 senesinde, Hıttîn Savaşı’nda haçlı ordusunu yenmiş; kısa sayılabilecek bir
süre şehri kuşattıktan sonra fethi gerçekleştirmiştir.
72 - 85
Selahaddin Eyyûbî, Haçlılar, Kudüs, Hıttîn Savaşı, Türkler, Bizans
Emre KURT
Türkiye’nin Arap Devletleri Politikasında İsrail Faktörü
Öz
Bu çalışmanın konusunu Türkiye’nin Arap devletleriyle olan ilişkilerinde İsrail’in
oynadıðı rol oluşturmaktadır. Bu çerçevede Türkiye’nin Arap devletleriyle
ilişkilerinin yakınlaşmasında İsrail’e karşı izlenen politikaların önemli rol oynadıðı
tezi savunulacaktır. Belirlenen konu baðlamında 1923’ten günümüze Türkiye’nin
Arap devletlerine karşı izlediði politika ve izlenen politikanın şekillenmesinde İsrail
faktörü ele alınmıştır. Yapılan tarihsel incelemeden çıkan sonuçlar doðrultusunda
Türkiye’nin ulusal çıkarları ve güvenliði için Ortadoðu’da gerek Arap devletleriyle,
gerekse İsrail’le olan ilişkilerinde tekrar denge unsurunu saðlaması gerektiði vurgulanmıştır.
86 - 101
Türk Dış Politikası, Ortadoðu, Arap Devletleri, İsrail, Denge
Hikmet MENGÜASLAN
Yom Kippur’dan İkinci Lübnan Savaşı’na: İsrail’de Devlet -Toplum İlişkisi ve Savaş’a Bakış
Öz
Bu çalışmanın konusunu 1973 Yom Kippur (6 Ekim) Savaşı sonrası İsrail toplumunda
oluşan psikolojik maðlubiyet hissi çerçevesinde devlet toplum ilişkisinin
deðerlendirilmesi ve kamuoyunun savaşa bakış açısı oluşturmaktadır. 1973 savaşını
izleyen süreçte yaşanan toplumsal dönüşümün 2006 İkinci Lübnan Savaşı çerçevesinde
yeniden deðerlendirilmesi amaçlanmaktadır. Kamuoyu görüşünün karar alma
süreci üzerindeki etkisi incelenecek ve 2006 savaşında İsrail tarafının hedeflenen
amaçlar açısından başarılı olunamamasına raðmen kesin bir galibiyet elde ettiði yönündeki
anlatısı analiz edilecektir. Ayrıca her iki savaşın bölgesel ve küresel seviyedeki
dinamiklerden etkilenen şartları deðerlendirmeye dâhil edilecektir.
102 - 114
İsrail, Hizbullah, Yom Kippur Savaşı, İkinci Lübnan Savaşı
Musa GÜMÜŞ
Kudüs-i Şerif'ten Şam-ı Şerif'e Kolera ile Mücadele 1902-1903: Bir Raporun Anlattıkları
Öz
Kolera gibi bulaşıcı ve salgın hastalıklar insanlık tecrübesinde önemli birer tarihi
vaka olarak görülür. 19. Asra gelindiðinde salgınların, ulaşım olanaklarının artmasına
baðlı olacak ciddi bir şekilde artış göstermesi, bu tür hastalıklarla karşı uluslararası
mücadeleyi zorunlu hale getirmiştir. 1851 yılında Paris Saðlık Konferansı bu konuda
atılmış ilk uluslararası adım olmuştur. Bundan sonra bu tür hastalıklarla mücadele
daha sistemli bir hal almıştır. Bulaşıcı salgın hastalıklardan Osmanlı Devleti
de önemli sıkıntılar çekmişti. Özellikle hac mevsiminde, hac güzergâhında bulunan
coðrafyalarda sık sık yaşanan salgın ciddi insan kaybına ve birçok aksaklıða sebep
olmuştur. Bu durum karşısında Osmanlı Devleti de salgın hastalıklarla daha sistemli
bir mücadele yöntemi benimsemiş ve kayıpları en aza indirilmiştir. Osmanlı Devleti’nde
Kolera ile mücadele denildiðinde akla ilk gelenlerden biri Bonkowski Paşa’dır.
19. Asrın son çeyreðinde sayısal olarak artan kolera vakalarına karşı mücadelede yeni
ve şümullü bir mücadelenin planlanmasını gerekli kıldı. Böyle bir mücadeleye
örnek oluşturan vaka ise Kudüs’ten Şam’a kadar bir bölgeyi etkileyen 1902-1903 kolera
salgınıdır. Bu salgının ortadan kaldırılması için Bonkowski Paşa tarafından yapılan
uygulamalar ve bunu yansıttıðı 10 Aralık 1903 tarihli rapor, kolera ile mücadelede
önemlidir. Biz de, bu raporu özelinde Osmanlı Devleti’nde kolera ile mücadelede
kullanılan yöntemleri, mücadelenin zorlukları, halk saðlıðının tehlikeye düşmesinde
cehaletin rolünü ele almaya çalıştık.
115 - 132
Kolera ile mücadele, Bonkowski Paşa, Kudüs-i Şerif, Şam-ı Şerif, Osmanlı Devleti, 1902-1903.
Filiz ÇOLAK
I. TBMM'de Menteşe(Muðla) Mebusları ve Meclisteki Faaliyetleri (1920-1923)
Öz
Milli Mücadeleyi başarıyla gerçekleştirerek Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran I.
Dönem Türkiye Büyük Millet Meclisi, İstanbul’un 16 Mart 1920’de işgal güçleri tarafından
işgalinin sonucu olarak Osmanlı Meclisi Mebusanı’nın 11 Nisan 1920’de kapatılmasının
ardından 23 Nisan 1920’de Ankara’da açılmıştır. Olaðanüstü şartlar altında
açılan bu Meclis 1920–1923 arasında çalışmalarını sürdürmüştür.
Nüfus oranlarının dikkate alınmayarak her sancaktan 5 mebusun seçilmesi
esasına göre belirlenen I.TBMM’de Muðla şehrini temsil eden mebuslar şunlardır:
Emin Kamil Efendi, Ethem Fehmi Bey(Arslanlı), Hacı Ahmet Efendi, Hamza Hayati
Bey (Öztürk), Kasım Nuri Bey, Mahmut Bey(Hendek), Mesut Efendi, Rıfat
Efendi(Börekçi), A.Sadettin Bey(Özsan), Ziya Bey ve T.Rüşdü Bey(Aras). Bu mebuslardan
Emin Kamil Efendi 5 Haziran 1920'de istifa ederek ayrılmış, Mahmut Bey
Meclis açılmadan 2 gün önce, 21 Nisan'da şehit olmuş, Hacı Ahmet Efendi, Kasım
Nuri Efendi ve Ziya Beyler de Meclis'e katılmadan istifa etmişlerdir. Rıfat Efendi ise
Ankara Müftülüðü'ne atanması sebebiyle 27 Ekim 1920'de mebusluktan istifa etmiştir.
Bu çalışmada, I.Dönem TBMM’de görev yapan Menteşe vekillerinin Meclisteki
faaliyetleri, komisyon üyelikleri, Meclis içindeki gruplaşmada nerede yer aldıkları
incelenecektir. Çalışmamız Menteşe vekillerinin sadece Meclisin I. Dönemindeki(
1920-1923) faaliyetlerini kapsamakta olup, milli mücadeledeki diðer faaliyetleri ve
ikinci ve daha sonraki yasama dönemlerindeki faaliyetlerini kapsamamaktadır. Çalışmanın
temel kaynaðını TBMM Zabıt Cerideleri ve Gizli Celse Görüşmeleri oluşturmaktadır.
133 - 156
Bodrum, Mebus, TBMM, Milli Mücadele
Kemal Ramazan HAYKIRAN
Sempozyum Deðerlendirmesi I. Uluslararası Türk-İslam Mezar Taşları Sempozyumu, 19-21 Ekim 2018 Kuşadası
Kuşadası’nda 19-21 Ekim 2018 tarihinde Adnan Menderes Üniversitesi ve Kuşadası Kültürel ve Tarihi Mirası Koruma Derneði işbirliðiyle gerçekleştirilen “I. Uluslararası Türk-İslam Mezar Taşları Kongresi” Kuşadası Güvercinada Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi Kongre Merkezi’nde gerçekleştirilmiştir.
157 - 160
Orhan KAÇAR
Gölge
… Ben on yedi yaşında gençliðimin baharında olan Rubar adında bir çocuktum. Halep’te küçük bir köyde yaşıyordum. Her sabah horozların sesi ile uyanır, Öðlen kuşların sesi ile kendime gelir, Akşam zifiri karanlık çökünce daðdan esen soðuk ve sert rüzgârın sesinden eve koşardım…
162 - 185
İpek YÜKSEL
Saklambaç
Birden bir ses duyuldu. Yer sallandı, gök inledi patlamanın şiddetinden. Küçük kız aðlamaya başladı. Korkmuştu, titriyordu aðlarken. Koştu babasına sarıldı. Çünkü babası onu korurdu. Çok güçlüydü o. Her şeyi bilir, her şeyi görür, herkesi korurdu. Ama bir tek saklambaç oynamayı bilmezdi babası. Hep yenilirdi. Zehra saklanır ve babası hiç onu bulamazdı. Nasıl oluyordu bu iş? Nasıl bu kadar iyi saklanıyordu Zehra?
186 - 210
Mehmet Akif DAMAR
Biz Miydik?
Bir yaşamın acı ve mücadele döneminde dünyaya gelmiş birinin hikâyesidir benim hikâyem. Doðduðum zaman ne ülkemi tanıyordum ne de topraðının kokusunu biliyordum. Ailem zalimlerin zulmünden kurtulmak için ülkelerini terk etmek zorunda kalmışlardı. Ben topraðın, havanın, yaðmurun ve çıðlıkların çocuðu olarak doðdum. Gözümü ilk açtıðımda ölümü görmüştüm diðer bebeklere nazaran...
211 - 234