Mehmet M. TURAN
Editörden
Sosyal Bilimler sahasında hareketli konuların da ihtiva edilmesini arzuladıðımız dergimizin tarihe not düşme çabasının üzerinden tam 10 yıl geçmiş. Dile kolay… 26 Nisan 2009 yılında mütevazı ilk sayımızla tefekkür dünyasına açtıðımız fikrî yelkenlere verimli rüzgârları alarak 22. sayımıza ulaşmanın haklı gururunu yaşıyoruz. Akademik camiada kalıcı olmanın ne kadar zor olduðunu, hele hele kalıcı yürüyüşünüzü ilmek ilmek düşünce âleminde yerinizi almanızdaki güçlükler anlaşıldıðında bu 10 yılın kıymet ve ehemmiyeti bir kez daha ortaya çıkacaktır.
Akademik ve fikrî bir araştırmayı birlikte yürütmenin zorluðu ortadadır. Soðuk ve donuk dergicilik anlayışından daima uzak durmaya gayret ettik. Bu manada, hakemli yazıların sürece baðlı olması ve akademik kurallara uymayan makalelerin reddi, zaman zaman sıkıntılara sebep olmaktadır. Belli bir emekle kaleme alınan makalelerin reddi yazarını memnuniyetsizliðe sevk etmektedir. Ama bu durum, hakemli dergilerin olmazsa olmazlarındandır.
Yeni Fikir dergimizin üslup ve şekli yayını hususunda diðer hakemli dergilerde olduðu gibi, alışagelmiş düzen ve içerik halinde görmek isteyen bazı okurlarımız mevcut. Bu yöndeki deðerlendirmelerini aldıðımızda seviniyoruz. Uzmanlık alanında bile yeterli bilgi birikimine, araştırmaya ve yeniliðe sahip olmayan akademisyenlerin bulunduðu ülkemizde, dergimizin okunduðunu, incelendiðini görmek bütün yorgunluðumuzu aldıðı gibi bizlere güç de vermektedir.
Dergimizi yayın hayatına geçirme amacımız; adından da anlaşılacaðı üzere sadece akademik yazıları deðil, akademisyen olmayan kişilerin araştırma ve fikir yazılarını da uluslararası kişi ve kurumlara tanıtarak alışılmışın dışında, yayın hayatında farklı bir çıðır açmaktır. Bu gaye ile taviz vermeden yayın hayatını hem basılı hem de elektronik ortamda sürdürmeye çalışıyoruz. Basılı yayının çok çetin ve ekonomik şartların zorluðu göz önüne alındıðında bu çabanın takdire şayanlıðı izahtan varestedir.
Bu sayımızda da çok deðerle akademisyenlerimizin makaleleriyle sizleri baş başa bırakıyoruz. Akademik ve fikir camiasına faydalı olması temennisiyle…
Daha nice 10 yıllarda ve 23. sayımızda tekrar buluşmak dileðiyle…
Mehmet M. TURAN
22. Sayı Editörü
Aysun SARIBEY HAYKIRAN
1831 Tarihli Nüfus Sayımında Aydın Güzelhisar Kazası Cami-i Atik Mahallesi
Öz
Bir yerdeki nüfusun belli zaman diliminde sayılma işi anlamına gelen nüfus sayımları devletlerin sahip oldukları nüfus potansiyellerinin tespitinde önemli bir veri kaynaðıdır. Devletlerin denetimleri altındaki nüfusu daha iyi tanıyarak daha etkin bir yönetim mekanizmasını oluşturabilmesi ancak yapılan nüfus sayımları sayesinde mümkün olabilmiştir. Her devlette olduðu gibi Osmanlı İmparatorluðu’nda da sosyo-ekonomik açıdan toplumların kalkınmasında önemli rolü olan nüfusun sayımı, XIX. yüzyıl başlarında İmparatorluðu’nun daðılma ve çöküş döneminde devleti kurtarma çabalarının bir sonucu olarak arazi ve mal mülk sayımı ile birlikte önem kazanmıştır. Başlangıçta askerlik ve vergi tespiti amacıyla yalnızca erkeklerin sayıldıðı modern anlamdaki ilk nüfus sayımı II. Mahmud döneminde 1831 tarihinde gerçekleşmiş ve bu sayımlar İmparatorluðun çöküşüne kadar belirli periyotlarla devam etmiştir.
Bu çalışmada, Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlıðı Devlet Arşivleri Başkanlıðı Nüfus Defterleri Kataloðu’nda yer alan NFS.d.03008 Numaralı, H. 1246/M.1831 tarihli Güzelhisar Kazası’na baðlı mahalle ve köylerin nüfusunu içeren defterdeki verilerden kazaya baðlı mütesellim dairesinin de yer aldıðı ve bu nedenle de Güzelhisar Kazası’nın aynı zamanda idari merkezi konumundaki PaşaMahallesi olarak bilinen diðer adıyla Cami- Atik Mahallesi’ne ilişkin kayıtlar deðerlendirilecektir. Ayrıca çalışma, ikinci el kaynaklarla da desteklenerek Cami- Atik Mahallesi’nin nüfusunun nitelik ve nicelikleri ortaya konulmaya çalışılacaktır.
7 - 29
1831 Nüfus Sayımı, Nüfus Defteri, Güzelhisar Kazası, Paşa Mahallesi, Cami- i Atik Mahallesi. Ulu Cami.
Mehmet BAŞARAN
2290 Numaralı Temettuat Defterine Göre Hasanlı=Uzun Hasanlar Karyesi
Öz
Tanzimat Fermanı ile Osmanlı Devleti yeniden yapılanma sürecine girmiştir. Bu amaçla mali alanda halktan vergi mükellefi olanların sahip oldukları mal ve mülklerin yıllık gelirleri üzerinden temettü vergisi alınması esası benimsenmiştir. Bu vergi kayıtları temettuat defterleri adı verilen defterlere yazılmıştır. Bu defterlerde vergi mükellefi hane sayıları, arazi miktarları, yetiştirilen ürünler, ödenen vergiler ve hayvan sayıları ile ilgili detaylı bilgiler bulunmaktadır.
Bu çalışmada Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlıðı Devlet Arşivleri Başkanlıðı’nda bulunan Temettuat Defterlerinden Uzun Hasanlar’a ait BOA, ML.VRD.TMT.d kod ve 02290 numaralı defter incelenerek deðerlendirilmesi yapılmıştır.
30 - 44
Uzun Hasanlar, Menemen, temettuat defterleri, temettu vergisi
Kemal Ramazan Haykıran
Aydın’da Bir Ahîlik Merkezi Olarak Eski Çine ve Ahmed Gazi Külliyesi
Öz
Ortaçað Anadolu’sunun toplumsal ve kültürel dokusuna yön vermiş kurumların başında gelen Ahîliðin XIV. yüzyıl başlarında kati bir biçimde Türk hakimiyetine giren Aydın ve çevresinde de faal bir biçimde varlık gösterdiði ve bu özelliðini Osmanlı hakimiyetine geçtiði XV. yüzyıldan sonrasında da geliştirerek devam ettirdiði görülmektedir.
Bu çalışma’da Bugün Aydın’ın Çine ilçesine baðlı bir mahalle olan XIV. yüzyılda ise Menteşeoðulları’nın önemli bir kültür merkezi konumundaki Eski Çine’de bulunan Ahmed Gazi külliyesinin bir Ahî merkezi oluşu özelliðini ve buradan hareketle de XIV. ve XV. yüzyıllarda bölgedeki ahi varlıðını ortaya koymayı amaçlamaktadır.
45 - 54
Ahilik, Eski Çine, Ahmed Gazi, Ahi İbrahim, Ahi Bayram
Özlem TOKER GÖKÇE
Arap Milliyetçiliðinin Ortaya Çıkışı ve İlk Dönemleri
Öz
Arap milliyetçiliðinin ilk olarak ortaya çıkışı 19. yüzyıla kadar uzanmaktadır. Arap milliyetçiliðini ortaya çıkaran nedenler arasında; Amerikan ve Fransız Protestan misyonerlerinin bölgedeki faaliyetlerinin yanında İslami modernleşmeyi savunan Müslüman entelektüellerin faaliyetleri ve Jön Türklerin Türk milliyetçiliði politikaları sayılabilmektedir. Bu dönemde Arap milliyetçiliði hareketi ilk olarak batı ile etkileşim içinde olan Hıristiyan Araplar arasında yaygınlaşmaya başlamış, Müslüman Araplar arasında Milliyetçilik düşüncesinin yaygınlaşması ise Osmanlı Devleti ile İslam aracılıðıyla kurulan dini bað nedeni ile daha uzun sürmüştür.
1908’de İkinci Meşrutiyetin İlanı’ndan sonra İslam Birliðine önem vermeye başlayan II. Abdülhamit rejimine son verilmesinin ardından İttihak ve Terakki Partisi’nin laik ve milliyetçi bir ideoloji benimsemesiyle Arap milliyetçiliði Müslüman Araplar arasında güç kazanarak siyasallaşmaya başlamıştır.
Birinci Dünya Savaşı sonrasında Araplara verilen baðımsız bir Arap devleti kurulması sözünün (Şerif Hüseyin-McMahon yazışmaları) tutulmaması ve bölgede kurulan İngiliz ve Fransız manda rejimlerinin Araplar arasında yarattıðı hayal kırıklıðı Arap milliyetçiliði hareketinin yeni arayışlar içine girerek radikalleşmesine ve şekil deðiştirerek batılı güçlere karşı baðımsızlık mücadelesine dönüşmesine neden olmuştur.
Bu çalışmada Arap milliyetçiliðinin ortaya çıkışından İkinci Dünya Savaşı’na kadar olan süreçte, o dönemde yaşanan olayların da etkisiyle Arap milliyetçiliðinin geçirdiði deðişim ve gelişmeler incelenmektedir
55 - 71
Arap Milliyetçiliði, Osmanlı İmparatorluðu, Milliyetçilik, Suriye
Mesut MEZKİT
Yabancılara Yapılan Gayrimenkul Alım ve Satım İşlemlerinin Cari Açık Üzerine Olumlu ya da Olumsuz Etkileri
Öz
Ülkemizin iktisadi yapısında son yıllarda en çok tartışılan ekonomik meselelerinden birisi de cari açıktır. Cari açık probleminin önemi Türkiye için finansal serbestleşme yılları olan 1990’lardan sonra daha da netleşmiştir. Cari açık, başta ekonomik büyüme ve istikrar olmak üzere ülkemizin makro ekonomik göstergeleri açısından daha fazla önem arz etmeye başlamıştır. Genel ekonomik politikalarının nihai amacı bir ülke ekonomisinde “iç denge” ile “dış denge”nin saðlanmasıdır. Kabul edilemez ve sürdürülemez nitelikte cari açıkların dış dengeden gittikçe daha fazla uzaklaşma anlamına gelmektedir. Ekonomi politikasını yönetenler zaman zaman cari açıðın azaltılmasına yönelik tedbirler almaya çalışmaktadır. Alınan önlemler arasında ithalatın azaltılmasına ilişkin kısa vadeli olanlar daha çok dikkat çekmektedir. Oysa Türkiye’de ithalat aynı zamanda ihracatın ve ekonomik büyümenin belirleyicisi olduðundan, ithalatın azalması hem ihracatı hem de büyüme rakamlarını geriletmektedir. Cari açıða yol açan birçok unsur olmakla birlikte, özellikle 2000’li yıllardan itibaren Türkiye ekonomisinde, ara ve sermaye mallarında ve enerjide dışa baðımlılık, ihracatın düşüklüðü ve yapısı, tasarruf açıðı, borçlanma imkanları, döviz kuru politikaları, kısa vadeli sermaye akımları, ekonomik istikrarsızlık gibi birçok yapısal faktör Türkiye’nin cari açık sorununda rol oynamaktadır.
Bu çalışmada yabancılara yapılan gayrimenkul alım ve satış işlemlerinin cari açık üzerine olumlu ya da olumsuz etkileri analiz etmek için Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüðü Yabancı Dairesi Başkanlıðı’ndan alınan 2010-2018 yılları arası yabancı satışlarının cari açıðı olumlu ya da olumsuz etkilerini analiz edilmesi amaçlanmaktadır. Çalışmanın amacı Türkiye’de cari açıðın sürdürülebilir olup olmadıðı, özellikle 2012 yılından itibaren kaldırılan tekabüliyet kanunu ile iç denge-dış denge temininde ne kadar etkili olduðunu tespit etmek, sürdürülebilir bir cari açıðının mümkün olup olmadıðına katkı saðlamaktır. Söz konusu analiz için 2010-2018 dönemleri incelenmiş olup, seriler arasında bütün dönemlerde eş-bütünleşme ilişkisinin olduðu ve her ne kadar kısa dönemde sapmalar olsa da uzun dönemde söz konusu sapmaların ortadan kalktıðı sonucuna ulaşılmıştır. Ekonometrik modelimize göre Türkiye’nin cari açık problemi zayıf bir şekilde sürdürülebilmektedir.
72 - 91
Cari Açık, Finansman Kalitesi, Sürdürülebilirlik, Yabancılara taşınmaz satışı,Tapu kanunu, Mülkiyet.
Mehti ÇİFTÇİ
Haçlı Seferlerinin Düzenlenmesinde Kudüs
Öz
Kudüs üç ilahi din içinde önemli bir şehir konumundadır. Bu nedenle Kudüs şehri ilk çaðlardan itibaren savaşların merkezinde yer almıştır. Şehir hangi dini grubun eline geçmişse büyük bir saygınlık nedeni olmuştur. Bu nedene baðlı olarak bölgeye gelen hacılar Kudüs’ün ticaretini geliştirmiştir. Ticaret dolayısıyla kültürler tanışırken, nefretler artmıştır. Haçlı Seferleri hem ticari hem kültürel ilişkilerin etkileşimin nasıl olduðunu kavramamız için bize fikir vermektedir. Kudüs şehrinin Haçlılar yönetimde bölgede ne yapmak istediðini anlamamız gerekmektedir. İtalyan Filolarının gerçekleştirdiði deniz seferlerinin öneminin bilinmesi gerekmektedir. Zira İtalyan şehir devletleri Haçlı Seferi sırasında elde ettiði ticaret imtiyazlarını, Müslüman Türk devletlerinde devam ettirmişlerdir.
Bu makalenin ana amacı Kudüs Şehrinin, Haçlılar tarafından işgali ve Kudüs Haçlı Krallıðının yıkılışına kadar gerçekleştirdiði faaliyetleri anlatılmıştır. Kudüs Şehri Haçlılar tarafından işgal edilinceye kadar Anadolu Selçuklu Devleti ile gerçekleştirdiði mücadelede makalenin konuları arasındadır. Ayrıca Haçlı Seferleri öncesi Yakın Doðu ve Avrupa’da anlatılmıştır. Eyyubi Devletinin kuruluşu ve Haçlılara karşı izlediði politika ya da yer verilmiştir.
92 - 105
Kudüs Şehri, Haçlı Seferleri, İtalyan Filosu, Kudüs Haçlı Krallıðı, Yakın Doðu, Avrupa, Eyyubi Devleti
Muhittin ÇEKEN
VII. Yüzyılda Bizans-Sasani Hâkimiyet Mücadelesi Arasında Kalan Mukaddes Bir Şehir: KUDÜS
Öz
Kadim bir geçmişe sahip olan Kudüs, bulunduðu jeopolitik konum ve sahip olduðu verimli topraklar nedeniyle, tarih boyunca birçok devletin ilgisini çekmiş ve uðruna büyük mücadelelerin verildiði bir şehir olmuştur. İsrailoðullarının şehre yerleşmeleriyle birlikte dinî kimliðiyle ön plana çıkmaya başlayan Kudüs, IV. yüzyıldan itibaren Hristiyanlık, VII. yüzyıldan itibaren ise İslamiyet nazarında kutsal kabul edilerek dünyada üç semavi din tarafından mukaddes kabul edilen tek şehir haline gelmiştir. Sahip olduðu dinî ve jeopolitik faktörler nedeniyle, tarihte belki de uðruna en fazla mücadele edilen şehir vasfına sahip olan Kudüs, Eski çaðlardan günümüze kadar uzanan mücadeleler silsilesine sahne olmuştur. VII. yüzyıla gelindiðinde ise, Doðu’da birbirine rakip olarak ortaya çıkan Bizans ve Sasani gibi dönemin en güçlü iki imparatorluðunun çekişme alanlarından biri haline gelmiştir. Yaklaşık çeyrek asır içerisinde bu iki imparatorluk arasında iki kez el deðiştiren Kudüs, bu iki imparatorluðun üstünlük mücadelesinin temel unsuru haline gelmiştir. Çalışmamızda, VII. yüzyılın en karakteristik hakimiyet mücadelelerinden biri olan Bizans-Sasani savaşlarının Kudüs’e ve Kudüs’ün bu dönemdeki nüfusunu oluşturan Yahudi ve Hristiyanlara etkisini deðerlendireceðiz.
106 - 108
Kudüs, Yahudilik, Hristiyanlık, Roma-Bizans, Sasaniler, Heraklius
Halil ACAR
Umuda Yolculuk
Ali Pakistan’da mühendisti. Bir oðlu bir de kızı vardı. Eşi Zeynep de ilkokul öðretmeniydi. Rejimin ilk zamanlarında Ali işine Zeynep de öðretmenliðe devam ediyordu. Taliban gün geçtikçe kadınların kıyafetlerine, okullar da görülen derslere karışmaya başladı. Bu zor zamanlar iki ay böyle devam etti. Bir kaç gün rahat etseler de Taliban zaman geçtikçe kuralları sıkılaştırdı. Zeynep öðretmen dayanamayıp görevinden rejimin üçüncü yılı ayrıldı...
109 - 136
Gürkan Keleş
Başlıksız Hikaye
Savaş patlak verdiðinden beri, güneş doðmadı bizim topraklara. Bu kan oyunundan önceki hayatımda tarih öðretmeniydim. Son dersimde bana sorulan bir soruyu hatırlıyorum: “Öðretmenim, bize, savaşı çıkaranların o savaştan çıkarı olanlar olduðunu öðrettiniz. Bizim memleketimizde de yıllardır savaş var. Biz neden savaşıyoruz, bizim çıkarımız ne?” Cevaplayamadım, sustum. Doðup büyüdüðüm, doyup beslendiðim bu coðrafya artık yaşanmaz bir yer oldu, bundan emindim. Tarihi anlatan, öngören ben, şimdi tarihin birebir tanıðı oldum. Geçer dedim, neler yaşadı geçirdi bu topraklar, bunlar da geçer. Ama geçmedi. Kendimi eşim ve üç çocuðumla Cilvegözü sınır kapısında buldum. Vatanımdan, yurdumdan ayrılıyordum...
137 - 172