Rabia ÇAKI
Editörden
Dördüncü sayımızda birlikteyiz. Yayın ve Hakem Kurulumuzun, yazılarını bizlere ulaştıran deðerli yazarlarımızın ve siz sevgili okurlarımızın desteðiyle uluslararası bilim ve yazım dünyasında yerimizi almaya çalışıyoruz. Bu doðrultuda Uluslararası Hakemli Akademik, Fikir ve Araştırma dergisi olarak akademik makalelerin yanı sıra araştırmacı yazarlarımızın da yazılarını deðerlendiriyoruz. Geniş bir alana yayılan sosyal bilimler alanında insanlıðın yararı için yapılan çalışmaları, ezber bozan fikirleri, tezleri, incelemeleri sunmaktayız. Dergimizin prensipleri, kalıplaşmış dergicilik anlayışı dışına çıkamayan, yeterli vizyon ve misyon formasyonuna sahip olamayanlar tarafından anlaşılamamıştır. Amacımız, sadece dergi çıkartmak deðil; ulusal ve uluslararası bilim çevreleri ile birlikte yeni kazanımlara ulaşmaktır. Paylaşılmayan bilginin deðeri yoktur düşüncesinden hareketle siz deðerli okurlarımızı yeni sayılarımızın fikrî potasında buluşmaya davet ediyoruz...
Abdülkadir AKIL, Canan KÜÇÜKALİ
Uluslararası Hukuk Bakımından Kendi Kaderini Tayin Etme Hakkı ve Çeçenistan Sorunu
Öz
Halkların Kendi Kaderini Tayin Etme Hakkı (The Self-Determination of Peoples)”, İlkçað düşünürlerinden Aristo’nun “Büyük imparatorluklar ile deðil, şehir devletleri ile en iyiye ulaşılacaðı” düşüncesinden hareketle Yunanistan’da 158 şehir devleti tarifine kadar eskiye uzanmaktadır. Çeşitli milletlerarası sözleşmelere ve andlaşmalara konu olan ve halen gündemdeki yerini kaybetmeyen bu kavram, ülkelerin uluslararası hukukta varlıðını kabul ettikleri fakat kendi açılarından zararı olabileceði düşüncesiyle tanımını yapmaktan kaçındıkları ve sınırlarını belirleyemedikleri günümüze deðin tartışmalara konu olmuş esnek bir kavramdır. Ayrıca belirtmek gerekir ki, her ne kadar iç içe girmiş olsalar da kendi kaderini tayin etme hakkı ile azınlık hakları farklı kavramlardır. Bu nedenle, bizim burada konuyu sadece kendi kaderini tayin etme kavramı çerçevesinde ele alacaðımızı vurgulamak gerektiði kanaatindeyiz. Orta Asya ve Kafkasya’da devletler ve uluslararası, şirketler arası petrol savaşları ve boru hatları konusu konuyu karmaşıklaştırmaktadır. Bölgedeki, çatışma petrol ve doðalgaz rezervlerinin yönlendireceði boru hatlarıyla yeni bir boyut kazanmış Rusya bu hatları kendi topraklarından geçirmeye çalışmış ABD ve müttefikleri aleyhine stratejik çalışmalar yapmış ve kendi boru hatlarını geçirmeyi çalıştıðı Çeçenistan’da kanlı bir mücadele yürütmüştür(l) . Petrol yollarının kendi topraklarından geçmesini isteyen Kremlin yönetimi, bu yolda bölgesel çatışmaları bir bahane olarak kullanıp yakın komşuları üstündeki kontrolünü arttırmış ve bölgedeki yeni cumhuriyetlerin hareket alanlarını daraltmaya çalışmıştır( 2). Bu konu dikkate alınmadan Çeçenlerin baðımsızlık mücadelesinin ve kendi kaderini tayin etme hakları konusundaki tartışmaların anlamlandırılması imkânsızdır. Ancak yine de, uluslararası ilişkiler konusunu bir kenara bırakarak, bu çalışmada kendi kaderini tayin etme hakkı bakımından Çeçenistan’ın statüsü ele alınacaktır. Çeçenistan’ın terörizm, insan hakkı ihlalleri, soykırım yönünden uluslararası hukuk açısından incelenebilecek sorunları mevcut ise de bu sunumumuzda kendi kaderini tayin etme hakkı açısından konuyu irdeleyerek Çeçenistan’ın geçmişi ve bugünü ile durumunu ve kendi kaderini tayin etme hakkına sahip olup olmadıðı hususunu incelemeye çalışacaðız.
6 - 31
Uluslararası Hukuk, Çeçenistan, Self-Determinasyon, Baðımsızlık, Azınlıklar, Kafkaslar
Ahmet DAVUTOĞLU
Türkiye’nin Dış Poltikası
Öz
Modern tarih boyunca, anlaşmazlıklar ile dünya sorunlarının çözümünde yeni yolların ortaya çıkışı arasında doðrudan bir ilişki olagelmiştir. 17. Yüzyıl'dan bu yana yaşanan tüm büyük savaşlar, yeni bir düzenin ortaya çıkmasını saðlayan anlaşmalarla sonuçlanmıştır. 1648 yılındaki Vestfalya Antlaşması'nın Otuz Yıl Savaşları'nın ardından imzalanması, Napolyon Savaşlarının 1814-15 Viyana Kongresi ile sonlandırılması, Birinci Dünya Savaşı'nın sonunda talihsiz Versay Antlaşması'nın imzalanması, 1945 yılında Birleşmiş Milletler'in kurulmasına temel hazırlayan Yalta Konferansı, buna örnek teşkil edecektir. Ancak, küresel çaplı bir savaş olarak görülebilecek Soðuk Savaş, bu geleneðin aksine, tarihe geçen bir anlaşmayla sona ermemiştir. Onun yerine, Demir Perde'nin düşmesi ve Sovyetler Birliði'nin daðılmasıyla sonlanmıştır. Resmi bir sonuç deðildi bu; savaşan taraflardan birisinin varlıðını, aniden sona ermişti.
32 - 39
Mesut MEZKİT
Türkçülük, Ulusçuluða mı Yoksa Milliyetçiliðe mi Daha Yakın?
Öz
Türkçülük fikrinin ırkçılıða mı yoksa milliyetçiliðe mi y a k ın d u rd u ð u , kafaları karıştıran bir sorudur. Kafatasçılık, ırkçılık, ulusçuluk, milliyetçilik gibi kavramların ideolojik amaçla toplumun şekillenmesinde ne kadar etkili olduðu, bu doktrinlere yön veren ana unsurların gücü ölçüsündedir. Bir milletin var oluş mücadelesinde ifade edilen akımların yine milletin temel deðerlerine ters istikamette bir yol haritasının çizilemeyeceðini, toplumun ruhuna hitap etmeyen bir öðretinin zamanla millete doðru dönüşüm geçirmesi tarihin bir gerçeðidir. Derde deva reçetelerin zıt tepki vermesi reçeteyi yazanın kimliðinde aramak, siyasi tarihin bir realitesidir. (Bir ülkenin, bir milletin, bir halkın geleceðine yön verenler; bu siyaseti amaç edinenlerin şuur altına şırınga edenlerin fikri temelini meydana getiren inanç sisteminin ne kadar tesir ettiðini Türkçülük hareketinin önder kadrosundan anlamak mümkündür).
40 - 46
Türkçülük, Ulusçuk,Milliyetçilik
Jacques Ranciere
Disiplinler Arası Düşünce: Bir Bilgi Estetiði
Öz
Bir ‘bilgi estetiði’ isteminden anlaşılması gereken ne? Bu açıkça bilgi biçimlerinin estetik bir boyut yüklenmesi gerektiðini söyleme meselesi deðildir. İfade, böylesi bir boyutun bütünleyici bir motif olarak eklenmek zorunda olmadıðını, her anlamda bilginin içkin bir verileni olarak zaten orada olduðunu önvarsayar. Geriye bunun ne anlama geldiðini anlamak kalır. Ortaya koymak istediðim tez basit: Bilginin estetik boyutundan söz etmek, bilginin kavram ve pratiðini ayıran bir bilgisizlik boyutundan söz etmektir.
47 - 57
Mike PALECEK
Kapitalizm, Bilime Karşı
Öz
Sürekli olarak kapitalizmin yeni buluşlar yapılmasını, teknolojiyi ve bilimsel gelişmeyi teşvik ettiðine dair bir mitle bombardımana tutuluyoruz. Ama gerçekte tam tersi doðrudur. Kapitalizm insan gelişiminin her yönünü geri bırakmaktadır ve buna bilim ve teknoloji de istisna deðildir. Sürekli olarak kapitalizmin yeni buluşlar yapılmasını, teknolojiyi ve bilimsel gelişmeyi teşvik ettiðine dair bir mitle bombardımana tutuluyoruz. Bize kâr güdüsüyle birleşen rekabetin bilimi yeni sınırlara ittiði ve büyük şirketleri yeni ilaçlar ve tedaviler icat etmeye teşvik ettiði söyleniyor. Bize diyorlar ki, serbest piyasa insan gelişiminin en büyük motivasyon kaynaðıdır. Ama gerçekte tam tersi doðrudur. Patentler, kârlar ve üretim araçlarının özel mülkiyeti aslında bilimin yakın tarihte karşılaştıðı en büyük engellerdir.
58 - 65
Rick WOLF
Kapitalist Kriz ve Marx’ın Hayaleti
Öz
Kapitalizm meydana geliyor. Ne zaman ve nerede meydana gelirse, kendi özel gölgesini oluşturuyor: kapitalizmin ‘modern toplum çok farklı, post-kapitalist ekonomik sistemler kurarak daha iyisini yapabilir’ diyen temel hatasının özeleştirisidir bu. Bu eleştirel gölge -şimdiki gibi kriz dönemlerinde- kayaya çarptıðında kapitalizmin ödünü patlatmak için ayaða kalkar. Karl Marx bu gölgeyi manzum bir biçimde kapitalizme dadanan bir hayalet olarak niteliyordu.
66 - 69
Sülayman Faruk GÖNCÜOĞLU
Ah Şu Üniversitelerimiz Bir Dile Gelse...
Öz
Tarihler 1848 yılını gösterirken, bugünkü anlamda ortaöðretimin devamı "tüm ilim ve fenleri kapsamak üzere yatılı ve gündüzlü" bir darülfünun, yani bir yüksek okul anlayışı dile getirilmeye başlanmıştır. Aynı yıl bu düşünceler gerçekleştirilmeye çalışılsa da, biz bu gayretlerin ilk so n u ç la rın ı 1870 y ılın d a görmekteyiz. İlk tasavvur edilen Darülfünun anlayışı, Maarif Nezareti nezdinde olmuş ve ilk düşünülenin bir ilerisi şeklinde gerçekleştirilmiştir.
70 - 77
Ed LAWLER
Davranışlı Performans Yönetimi
Öz
Öðrenme çoðunlukla psikolojik bir süreçtir fakat kişilik, tutum ve motivasyon gibi kavramları inşa eden örgütsel davranış kadar popüler olamamıştır. Aynı anda öðrenmenin davranışsal, bilişsel ve sosyal yönleri olduðu da pek bilinmeyen bir açıdır.Bir çok zıt öðrenme teorisine raðmen, öðrenmenin büyük ölçüde tecrübelerden ve edimsel koşullanmanın analizlerinden türediði hakkında ortak bir görüş vardır. Pekiştirme öðrenme sürecinde en önemli prensip olarak kabul edilir ve davranışsal performans yönetimi ile yakından ilgilidir.Klasik etki yasalarına göre, pekiştirme, bir davranışın tekrarlanmasını saðlayacak yönde yapılan ve o davranışı güçlendiren her şeydir. Pekiştireçler olumlu veya olumsuz olabilir fakat her ikiside davranışın yapılma eðilimini ve sıklıðını artırırlar. Öte yandan ceza davranışın yapılma sıklıðını ve eðilimini azaltır. Ayrıca sönme denen olay ile de (davranış sonucuna tepki vermemek) bir davranışın yapılma sıklıðı zaman ile azalır.
78 - 109