Rabia ÇAKI
Editörden
Dergimizin 6 sayısını geride bıraktık, şimdi 7. sayımızla karşınızdayız. 6. Sayımızı külliyat halinde sunduk. Bunu gelenek haline getirerek iki yıllık sayılarımızın makalelerini özellikle akademik olanlarını toplu halde sunmaya çalışacaðız. En baştan itibaren amacımız; dergimizin ulusal ve uluslararası alanda kabul gören dergiler arasına alınarak literatürde söz sahibi olmasıdır. Önceki sayılarımızda yurt içinden ve yurt dışından birçok deðerli makaleyi aðırlayarak, okuyucularımızın zihninde farklı bir boyut kazandırmaya çalıştık. Çok güzel olumlu eleştiriler ve tebrikler aldık. Bunların hepsini deðerlendirerek 7. Sayımızı çıkarttık. Okuyucularımızın eline geçene kadar uzun ve zahmetli bir süreci tamamlayan dergimiz artık yılda iki defa sizlerle buluşacaktır. Makale özetleri Almanca ve İngilizce dillerinde, İstenirse farklı dillerde de yayımlanacaktır.
Bu sayımızda yine deðerli yazarlarımız, yeni fikirlere yelken açan konuları kaleme aldılar. Yeni fikirlerle, yeni sayılarda buluşmak dileðiyle...
Mesut MEZKİT
Hıristiyanlaştırma Çabalarındaki Temel Çelişkiler
Öz
Türkiye’de misyonerlik faaliyetlerinin yoðunluk kazanması, dikkat çekicidir. Misyonerlik faaliyetlerinin kanuni birtakım hakları kendi amaçları doðrultusunda kullanma temayülleri hassasiyeti daha da artırmıştır.Böylesi bir ortamdan faydalanmak isteyen misyonerler, Hıristiyanlaştırma faaliyetlerini o kadar sinsice yapmaktadırlar ki, Hıristiyanlıðı bilmeyen birçok insanımız-başta gençlerimiz olmak üzere- yapılan bu tür propagandalara kanmaktadır. Özellikle terör kaynaklı yapılanmalara ve aleviler üzerine odaklanmaları meselenin ciddiyetini göstermektedir. Misyonerler, insanımıza yaklaşırken Hıristiyanlıðın aslını deðil; sahtesini anlatmaktadırlar. Yazılan İnciller’den bahsedilmemekte; bilakis gizli emellerine ulaşmada hangi yol geçerliyse onu zerketmektedirler. Hıristiyanlıðı “barış, hoşgörü, diyalog, insana hizmet eden, fedakârlık dini, mazlumların dini” gibi yaalarla insanımızı kandırmaktadırlar. Asrımızdaki bazı müslüman kimlikli kişilerin yaptıðı terör işlerini de İslâm’a mâl ederek, bütün Müslümanları kötülemekte; dolayısıyla İslâm Dinini “terör”dini olarak yaalama çabası içerisindedirler. Bunun için her türlü iletişim vasıtalarını kullanmaktadırlar. Hatta sevgili Peygamberimizi kötü fiillerle vasıfladırmaktadırlar. Bu kötüleme işlerini dışarıda deðil; Türkiye’de yapmaktadırlar.
1 - 11
Celaleddin SERİNKAN
Denizli Dershanecilik Sektöründe Michael Porter’ın Rekabet Güçleri Araştırması
Öz
Bu çalışmanın amacı, Denizli dershane sektörünün mevcut durumunun stratejik yönetim perspektifinden analiz edilmesi ve sektörün gelişimi için stratejik öneriler getirilmesidir. Bu amaçla öncelikle stratejik yönetim yaklaşımı incelenmiş; daha sonra rekabet ve rekabet güçleri incelenmiştir. Bu nedenle için rekabet gücü analiz yöntemlerinden biri olan Michael Porter’in beş güç analizi ile sektör hakkında deðerlendirme yapılmıştır. Sonuç ve deðerlendirme kısmında ise önceki bölümde yapılan deðerlendirme ve analizlerin ışıðında sektör için stratejik öneriler getirilmiştir.
13 - 20
Süleyman Faruk GÖNCÜOĞLU
Herkesin Bir Kapısı Vardır Ki, Bu Kapının da Zili Çalınacaktır
Öz
Şehir merkezin de yer alan camilerin önünden geçerken bazılarının avlu giriş kapılarının biri üzerinde "cenaze kapısıdır park yasaktır” ibaresi yer alır. Bu yazıyı gördüðüm zamanlar içimi bir gariplik kaplar. Bir anda yapayalnız kalmış hissine kapılırım. Doðumhane kapısından başlayan hayat serüveninin cenaze kapısında son bulmakta olduðunun bir an farkına varmaktır. O an ki bu hissiyatın sebebi.
Ne ilginçtir ki, bu iki kapı arasında pek çok kapı eşiðinde beklemiş durmuşuzdur da. Asıl gerçek olanın hayatın başlangıcı ve sonu olan bu iki kapı da anlamlanmakta olduðunu, diðer kapıların da esasında bir anlam taşımadıðını unutuvermişizdir...
21 - 21
Recep Tayyip Erdoðan
Somali'nin Gözyaşları
Öz
Somali, son 60 yılın en büyük kuraklık ve açlık sıkıntısını yaşamaktadır. Somali'nin karşı karşıya kaldıðı bu tablonun, uygarlıðın, çaðdaş deðerlerin, insani hasletlerin sınanmasına ve bütün bu deðerler üzerinde yeniden düşünmeye vesile olmuştur. Yaşanan bu dramın, halkların karşılaştıðı felaketlerle mücadelede küresel düzeyde işbirliði saðlanması, sorumluluk üstlenilmesi ve dayanışma sergilenmesinin temel bir insanlık görevi olduðunu bir kez daha gözler önüne serdi
23 - 24
Michel Chossudovsky
Türkiye Suriye'de Ne Arıyor?
Öz
Clinton yönetimi sırasında, ABD, İsrail ve Türkiye arasında üçlü bir askeri ittifak ortaya çıkmıştı. ABD Genelkurmay Başkanlıðı'nın yön verdiði bu üçlü ittifak, üç ülke arasında Büyük Ortadoðu'ya ilişkin alınan kararları birleştirip koordine ediyor Suriye'de aralarında ABD, Türkiye ve İsrail'in de olduðu yabancı güçlerin el altından desteklediði silahlı isyancı grupların olduðu ifade ediliyor…
25 - 26
Muhammed Nureddin
Türkiye ve Suriye: Stratejik Derinliðin Sonu
Öz
Türkiye-Suriye ilişkileri, sadece AK Parti'nin iktidara geçmesinden önce deðil, Şam ile Ankara arasında 1998'de başlayan güvenlik ve siyasi alanlardaki iyileşme sürecinin başlamasından çok daha öncesine götürebilecek güçlü bir darbeye maruz kaldı. Son sarsıntı, sadece geçici bir durak olmanın da ötesinde henüz çerçevesinin çizilmesinin mümkün olmadıðı başka kuralların geçerli olduðu, yeni dönemin başlangıcını bizlere haber veriyor.
Adalet ve Kalkınma Partisi'nin iktidara geçmesinden sonra ortaya çıkan Türkiye-Suriye yakınlaşmasına, sadece temellerinin sayın Prof. Dr. Ahmet Davutoðlu'nun attıðı yeni bir düşüncenin yansıması deðil, aynı zamanda ABD'nin Irak işgali ve bu işgale eşlik eden mezhebi, etnik ayrışmalar ile bölünme kaygısının meydana getirdiði sıkıntı ve tehditlerden kaynaklanan çıkarların kesişmesinin de önemli katkısı olmuştur. Türkiye ve Suriye'nin sınırlarında süper bir gücün varlıðının da etkisiyle bu birliktelik gerçekleşmiştir.
27 - 30
Erkin Ekrem
Türkiye-Çin İlişkileri: Çin’in Gözünde Türkiye
Çinliler, Türkiye'yi Göktürkler, Kore Savaşı, güçlü ordu, Asya ile Avrupa köprüsü gibi sözcüklerle tanımaktaydı. Ayrıca Türkiye, Doðu Türkistan baðımsızlık hareketine destek veren bir ülke olarak da belirtilmektedir, özellikle 5 Temmuz Urumçi olayları sonrası bu kanıt daha da güçlenmiştir. Son yıllarda Türkler oynadıkları futbolla da tanınmıştı, 2002 FIFA Dünya Kupası elemelerinde dünya üçüncüsü olan Türkiye, grubun son maçında Çin'i 3-0 yenmişti. Benzer durum 8 yıl sonra da yaşanmış ve 2 Eylül 2010'da FİBA 2010 Dünya kupası karşılaşmalarında Türkiye-Çin basketbol maçı 87-40 olarak sonuçlanmıştı.
31 - 33
Daniel Tanuro
Yeşil Kapitalizm'in Geçersizliði
Öz
Daniel Tanuro'nun yeni kitabı, L'impossible Capitalisme Vert, veya "The Futility o f Green Capitalism" (Yeşil Kapitalizmin Geçersizliði), ekososyalizme analitik bakışımıza büyük bir katkı sunuyor.
Belçikalı bir Marksist ve sertifikalı bir tarım uzmanı olan Tanuro, çevresel tarih ve çevre politikaları konularında yazan verimli bir yazar.
Kitap, başlıðının işaret ettiði gibi, özellikle Yeşilci çevrelere hitabetmektedir ve iklim deðişikliði krizini; kâr güdüsü ve sermayenin birikim dinamiðine dokunmadan çözmek için ortaya atılmış başlıca önerilerin güçlü bir çürütülmesini temel almaktadır. Kitabın içeriðinin çoðu, esasında, Dördüncü Enternasyonel başkanlıðı tarafından, uluslararası bir tartışmaya temel oluşturması için 2009 yılında kabul edilen Tanuro'nun raporunun genişletilmiş ve güncellenmiş bir tekrarı olarak görünüyor. Rapor Ian Angus tarafından çevrilmiş ve Angus'un The Global Fightfor Climate Justice. (İklimsel Adalet için Küresel Mücadele) adını verdiði antolojisinde yer almıştır.
34 - 38
Michael T. Klare
Petrol Çaðının Çöküşü
Öz
Petrol fiyatlarındaki son yükselişi, gerçekleşecek petrol depremini haber veren zayıf ve ilk titreşimleri olarak düşünmek gerek. Ancak, petrol dünya pazarlarından yok olmayacak fakat öngörülen küresel talebi karşılayabilecek miktarlara erişemeyecek ve petrol sıkıntısı er ya da geç pazara egemen olacak
Şu anda Ortadoðu'yu sarsan isyanlar, ayaklanmalar, protestolar nasıl sonuçlanırsa sonuçlansın, bir şey kesin: petrol dünyası sonsuza dek deðişecek. Yaşanmakta olan her ne ise, bunu, dünyamızı çekirdeðine kadar sarsacak olan depremin sadece ilk titreşimleri olarak düşünmek gerek.
Birinci Dünya Savaşı'ndan önce İran'ın güneybatısında petrolün bulunmasından itibaren bir yüzyıl boyunca, batılı güçler, petrol üreten otoriter hükümetlerin hayatta kalmalarını saðlamak için sürekli olarak Ortadoðu'ya müdahale ettiler. İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra batı ekonomilerinin büyümesi ve endüstriyel toplumların mevcut zenginliklerinin açıða çıkması, bu tür müdahaleler olmaksızın düşünülemez.
39 - 41
Etenne Balibar
Demokrasinin Tarihî İkilemleri ve Çaðdaş Yurttaşlık
Öz
Birkaç terminolojik deðerlendirmeyle başlamama müsaade edin. Bildiðimiz gibi, İngilizcede yurttaşlık terimi, Fransızca ve İtalyanca karşılıkları gibi (citoyennete, cittadinanza) Latince civitas'tan türer; bununla birlikte İngilizcede “yurttaş hakkı" ya da Fransızcada “droit de cite" olarak daha doðru bir şekilde çevireceðim ius civitatis anlamından türerler. Yurttaşlık terimi, bir dilden bir başkasına geçişin daha iyi anlamamızı saðladıðı çeşitli anlamlara sahiptir. Fransa'da pasaportumu gösterdiðimde ya da bir göçmen formu doldurduðumda, mutat Amerikan karşılıðı “hangi ülkenin yurttaşı?" olan, “ulusumla" ilgili bir soruyu yanıtlamam istenir. Fransızca nationalite ya da national büyük ölçüde ABD'deki yurttaş, yurttaşlıða karşılık olmasına karşın, citoyen ya da droit du citoyen gibi aynı deðildir. ABD'nin “karıştırdıðı" şeyde Fransa'nın fark gözettiði öne sürülebilir. “Karıştırılan şey" belirli bir topluluktaki, uygulama olarak bir ulus-devlette aidiyet nosyonu ve politik faaliyetlerde yer alan bir birey olarak yurttaş halkları ve görevleridir. Amerika'da ders vermeye başladıðımda bunun, Fransız özgeçmişim nedeniyle, benim açımdan bir şekilde sorun olduðunu itiraf etmeliyim. Fakat biraz düşündükten sonra, neredeyse tam aksi anlamda anlaşılabileceðini fark ettim: Belirli şartlarda zımnen yurttaşlık fikrini millet sahipliðine ya da millet edinmeye tabi kılan Fransa, bunun yurttaşlıðın doðal önşartı olduðunu varsayarken, birçok kökenden göçmeni bir araya getirmekle ilgili uzun bir öyküsü ve miti olan bir ülkede icat edilen ABD'ye özgün sorun ise şu anlama gelir: Hangi ülkede yurttaş haklarına sahipsin? Bu anlamsal ikilem, yurttaşlık ve ulusun uygulama itibariyle tartışmasız gibi görünen ya da tarihin kaçınılmaz sonucunu gösteren bir tavırda uyuştuðu dışlayıcı ve yarı-dışlayıcı politik aidiyet biçimi olarak ulus-devletin zafer çaðında gizil olarak bakidir. Ulusal yurttaş tanımının, özellikle de demokratik içeriðinin bakış açısından, giderek artan talep ve eleştirilere mahkûm edildiði post-ulusal konstelasyon olarak adlandırılan bir dönemde, bu anlamsal ikilem giderek önem kazanmıştır.
42 - 50
Max Fisher
ABD Baðımlısı Müşteri Devletlerin Düşüşü
Öz
Amerika'nın baðımlı müşteri devletlerle aşk ilişkisi, İngiltere ve Fransa'ya Süveyş Kanalını kontrol etmek için 1956'da işgal ettikleri Mısır'dan ayrılmaları için baskı yapmasından kısa bir süre sonra başladı (Sovyetler Birliði de müşteri devletler oluşturma ustasıydı). Amerika ve Sovyetler Birliði o yıl BM'de Avrupa sömürgeciliðinin modasının geçtiðini, istikrarsızlaştırıcı olduðunu ve sona ermesi gerektiðini savunmuşlardı. İngiliz ve Fransız kuvvetleri Mısır'dan çekildiler ve yaklaşık on yıl zarfında İngiliz ve Fransız imparatorluðu çöktü. Bu esnada, ABD ve Sovyetler Birliði farklı bir jeopolitik oyuna başlamışlardı: Müşteri devlet arayışı. Ki Amerika bu oyunu bugün de oynamaktadır.
51 - 53
Abdul Rahman Adam
Malezya'nın Dış Politika Stratejisi ve Türkiye
Öz
Başbakan Abdullah Badawi, 2004'ün Haziran ayında Malezya Büyükelçileri Konferansı'nda yaptıðı konuşmada, Malezya Dış Politikası'nın (MDP) amaç ve içeriðinin daima ulusal çıkarları korumak olduðunu, gelecekte de böyle olacaðını ve Malezya'nın ihraç edecek ideolojisinin ve dünyanın herhangi bir yerinde gerçekleştirmek istediði gizli bir gündeminin olmadıðını ifade etmiştir. Badawi, MDP'nin tek amacının istikrar ve barış çerçevesinde, bölgesel ve uluslararası bir ortam yaratmak olduðunu da sözlerine eklemiş1 ve bunun yanı sıra Malezya'nın kendi adına ulusal çıkarlarını koruma konusunda baðımsız ve baðlantısız bir dış politika uygulamayı sürdürmesi gerektiði önemle vurgulanmıştır.
Başbakan, MDP'nin içinde hareket edilmesi gereken çerçevenin ayrıntılı açıklamasını ise 31 Mart 2006 tarihinde Ulusal Parlamento'daki konuşmasında yapmıştır. Başbakan, “dünya, geçmişte tecrübe ettiðimizden daha farklıdır ve farklı olmaya da devam edecektir. Kimse yükselen petrol fiyatlarının etkisinden kendisini koruyamamış, yatırım ve iş imkânları için rekabet daha da yoðunlaşmıştır. Çin ve Hindistan'ın yanı sıra diðer Asya ülkeleri de ciddi bir biçimde kalkınıyorlar. Serbest bir ekonomiye sahip olan Malezya, özellikle uluslararası iletişim teknolojileri çaðında bu rekabetçi ortamdan soyutlanmış deðildir.
Başbakana göre, ekonomik büyüme ayrılmaz bir şekilde dış etkenlere baðlıdır. Bu nedenden ötürü, bizim dış politikamız ulusal misyonumuz için en uygun yararları saðlayacaktır. Bizler de 9. Malezya Kalkınma Planı'nın (9. MP) amaçlarını gerçekleştirmeye yönelik en uygun dış ortamı saðlamak için çaba sarf ederek bölgemizde ve ötesinde işbirliði, barış ve istikrarın güçlenmesi için çalışacaðız. Çünkü bunlar olmadan zenginleşmemiz mümkün deðildir. Yeni pazarlar bulmak, ihracını yaptıðımız ürünlerimizi daha fazla teşvik etmek, yatırım çekmek ve turizm faaliyetlerini arttırmak için kararlı inisiyatifler kullanacaðız. Çıkarımıza en uygun olan ikili ve bölgesel ticaret antlaşmaları yapacaðız. Bu amaçlara ulaşma konusunda yurt dışında çıkarlarımızı temsil etmek ve korumakla yükümlü kurumların da kapasitelerini arttıracaðız."
Bu makale, 9. MP'nin amacına uygun olarak, Malezya ve Türkiye ilişkilerindeki potansiyeli araştıracaktır. Bu tartışmaya bir giriş olarak, MDP yönelimlerinin altında yatan stratejilere göz atılacak ve bu stratejilerin uygulanmasında ortaya çıkacak belli başlı sorunlar tartışılacaktır.
54 - 63
Rovshan İbrahimov
Türkiye-Türk Cumhuriyetleri İlişkileri: Dünü, Bugünü, Yarını
Öz
Bu makalede Türkiye Cumhuriyeti ile Yeni Baðımsız Türk Cumhuriyetleri arasında ilişkiler konusunda bilgi verilmektedir. Azerbaycan'ın ve Merkezi Asya Cumhuriyetlerinin baðımsızlıklarını elde etmelerinin ardından, romantikliðin getirdiði olumsuzluklar her iki tarafın da dış politikalarında hayal kırıklıðına yol açmıştır. Devletler arasındaki ilişkiler daha sonra deðişikliðe uðrayarak, özellikle de ekonomik projeler çerçevesinde daha gerçekçi bir temel üzerinde kurulma yoluna girmiştir. Bunun dışında, ilişkilerin geleceðine yönelik olarak bazı teklifler sunulmaktadır.
64 - 71