Mükerrem KÜRÜM
Editörden
Sayın Mesut Mezkit, sosyal bilimler alanında birçok konuyu içerecek, okuyucuların bilgi iklimini hareketlendirecek, gelecek nesillere de hitap edebilecek bir dergi yayınlamak istediðini, benim de kendileri için bu dergiye katkı saðlayıp saðlamayacaðını sorduðunda epeyce heyecanlanmıştım. Genellikle prestij dergiler, hakemli-hakemsiz bilimsel yazılarla donatılmış yayınlar bildiklerimizden olmasına karşın böyle bir çalışma benim için bir ilki teşkil ediyordu ve memnuniyetim had safhada idi. Derginin formu, içeriði ve diðer konularına yönelik beyin fırtınasına başladıktan sonra bir de adı hakkında karar verilmesine sıra geldiðinde çok sayıda isim belirtilmesine karşın Yeni Fikir’de karar kılındı. Bunun sebebi sosyal bilimler alanında her türlü fikrin ciddi şekilde ele alınarak dergiye sunulması ve insanları bilgi açısından donatması idi.
Dergi, şimdi 6. Sayı ile karşınızda. Başlangıçta birçok kişinin ülkenin ekonomik sıkıntı yaşadıðı zamanda çıkartılan bu derginin ne kadar sürdürüleceði sorusu ile karşılaşmışken altıncı sayıya gelinmesi de amacın ciddiyetini ortaya koymaktadır. Her sayıda ilginç yazılarla karşınıza çıkan bu derginin uzun soluklu olacaðına ve topluma gittikçe daha fazla katkıda bulunacaðına inanıyorum.
Bu sayımız külliyat olacaktır. Bunu gelenek haline getirerek iki yıllık sayılarımızın makalelerini, özellikle akademik olanlarını toplu halde sunmayı amaçladık. Kalıcı olmanın, özellikle araştırmalara kaynak teşkil edilebilmenin çabasını sunma gayret içindeyiz. Dolayısıyla bütün güçlükleri aşarak yolumuza devam ediyoruz.
Artık, Yeni Fikir Dergisi sitesi hayat geçirilmiş olduðundan www.yenifikirdergisi.com adresinden takip edebilirsiniz. Katkılarınızı bekliyoruz.
Duran NEMUTLU, Fatma KARAKAYA
Yeni Roman
Öz
“ Yeni Roman” terimi Fransa’da 1950 yılından sonra kullanılmaya başlanmıştır. İngilizler “ Yeni Roman” yerine “Post-Modern Roman” derler. Geleneksel romandan ayrılma Marcel Proust’la, onun 1913’ te yayımladıðı Du Côté De Chez Swann ( Swann’ların Semtinden ) romanı ile başlar. 1957’de Michel Butor’un yayımladıðı La Modification ( Deðişim ) romanı ile zirve yapar. 1916 yılında Romanya asıllı şair ve yazar Tristan Tzara Fransa’da Dadaizm edebiyat ekolünü kurmuştur. Dadaizm kendinden önceki tüm roman türlerini reddeder .. 1924’te André Breton’un Sürrealizm’in manifestosunu yazması ve Louis Aragon’un da imzalaması ile birlikte Dadaizm’e son verilmiş ve Sürrealizm okulu resmen kurulmuştur. 1939 yılında J.P. Sartre Varoluşçuluk ( Existentialisme= Ekzistansiyalizm) edebiyat okulunun teorisini yazmıştır. Böylece Sürrealizm dönemi tamamen kapanmış varoluşçuluk başlamıştır. 1938’de J.P. Sartre’ın yazdıðı Bulantı ( La Nausée) ve 1942’de A. Camus’nün yazdıðı Yabancı ( L’Étranger ) romanları Ekzistansiyalizm’e ( Varoluşçuluk) en iyi örnek iki romandır. 1953’te A. Robbe-Grillet’nin yazdıðı Silgiler ( Les Gommes) ve 1957’de M. Butor’un yazdıðı Deðişim ( La Modification) romanları Yeni Roman türünün örnek romanlarıdır. Yeni Roman’da konu bütünlüðü ve olay zinciri aranmaz, Yeni Roman parçacıkların romanıdır. Yeni Roman’ın başlaması ile geleneksel roman tamamen terk edilmemiştir. Geleneksel roman türünde yazmaya devam eden yazarlar olmakla beraber, egemenlik Yeni Roman türünde yazanların olmuştur.
7 - 19
Yeni roman, Dadaizm, Sürrealizm, Ekzistansiyalizm ( Varoluşçuluk)
Yücel Oðurlu
Daðıstan Halkları ve Dilleri
Öz
Kafkasya; Endonezya ve Hindistan bölgeleri gibi, dillerin yoðunlaştıðı bölgelerden biridir. Bölgede bu kadar çok dilin varlıðı konusunda farklı tezler ileri sürülse de, bunların içinden en önemlisi, doðal engellerin farklı dillerin oluşumuna sebep olduðudur. Hiç kuşkusuz, daðlar, derin vadiler, nehirler, bu halkaları zaman içerisinde daha az temasla farklılaştırarak yeni şive, lehçe ve dillerin ortaya çıkmasına sebep olmuştur. Yüksek Kafkas sıradaðları üzerinde, zirvelerden daðın eteklerine kadar, kimine göre 80, kimine göre 40 civarında dil konuşulmaktadır. Kafkasya'da konuşulan onlarca dilin bir kısmı Kafkas, diðer bir kısmı Türkî ve Iranî gruptandır. Bu dillerden, Türkî grup hakkında Türkiye'de bilimsel çalışmalar yapılmış olduðundan Türk dilbilim ve etnoloji literatüründe az da olsa bilinmektedirler. Bunun için çalışmamızda, göreceli olarak daha az bilinen Kafkas dil grubundan olan dillere ve Türkiye'de yeterli çalışmanın yapılmadıðını düşündüðümüz bu sahaya biraz daha fazla eðildik. Bölge dillerinin durumu Türk bilim adamlarınca bazen, "girift ve karmaşık" bulunduðundan2 birçok yerli dilbilimci açısından, girilmeye cesaret de edilememektedir. Bu çalışmada da sadece Kuzey Kafkas dillerini incelemeye çalıştık. Bu girişten sonra, Daðıstan bölgesinde konuşulan diller hakkında genel bilgiler vermeyi düşünüyoruz. Bu sayımızdaki yazımıza, sık sorulan konulardan birisi olan Daðıstan'daki dil meselesi ile başlıyoruz.
20 - 35
Reiese Dünyamalıyeva
Azerbaycan Hukukunda Miras Hakkının Korunma Usulleri
Öz
Miras hakkı mahiyeti bakımından malvarlıðı haklarından biridir. Bu sebeple miras hakkı diðer malvarlıðı hakları gibi iki şekilde korunur: Bunlardan birincisi; miras hakkını mahkeme yoluyla koruma, diðeri ise mahkeme dışı yolla korumadır. Makalemizde Azerbaycan hukukunda miras hakkının kaydedilen yollarla korunması incelenmiştir.
36 - 49
Celaleddin SERİNKAN
Denizli KOBİ’lerinin Stratejik Yönetim Uygulamaları Üzerine Bazı Deðerlendirmeler
Öz
Bu çalışmada KOBİ’ler açısından stratejik yönetimin önemi ve yararları vurgulanmış ve Denizli’de faaliyette bulunan KOBİ’lerin stratejik yönetime bakış açıları ve uygulama düzeyleri araştırılmıştır. Araştırma sonucunda, stratejik yönetim hakkında bilgi düzeylerinin yeterli olmadıðı ve işletme faaliyetlerinde stratejik yönetim uygulamalarına yer vermedikleri görülmüştür.
50 - 61
Denizli KOBİ’leri, Stratejik Yönetim, İşletme Faaliyetleri
Hilmi DEMİRKAYA, Mustafa SAĞDIÇ
Burdur Küçük Sanayi Sitesi Çalışanlarının Mesleklerine ve Eðitimlerine İlişkin Görüşleri
Öz
Çalışmanın amacı, Burdur Küçük Sanayi Sitesi çalışanlarının mesleklerine ve eðitimlerine ilişkin görüşlerini inceleyerek sorunların belirlenmesi ve çözümü için önerilerde bulunulmasıdır. Araştırma tanımlayıcı bir araştırmadır. Araştırma Burdur Küçük Sanayi Sitesinde çalışan çırak, kalfa ve ustaları kapsamaktadır. Yapılan ön görüşmede, araştırmaya katılmak isteyen bireylerin sayısı belli olmuş ve çalışan 112 çırak, kalfa ve usta ömeklemi oluşturmuştur. Veriler, araştırmacılar tarafından geliştirilen ve uzman görüşü alınan "Yarı Yapılandırılmış Görüşme Formu" ile araştırmacılar tarafından, çalışan çırak, kalfa ve ustalarla yü z yüze görüşerek toplanmıştır. Ayrıca bazı sorular için, katılımcıların ifadelerinin yanı sıra, araştırmacı gözlemlerinden de yararlanılmıştır. Veriler, nitel metin içerik analizi ve SPSS (Statistical Program for Social Science) v. 15,0 paket programı ile frekans tabloları oluşturularak deðerlendirilmiştir. Elde edilen bulgular, Burdur Küçük Sanayi Sitesi çalışanlarının meslek ve eðitimleri bakımından pek çok problemle karşı karşıya olduklarını ortaya çıkarmıştır.
62 - 77
Küçük sanayi sitesi çalışanları, meslek, eðitim, görüşme, nitel çalışma
Bünyemin Gürpınar
Kurumsal Yönetim, Vekâlet Sorunu ve Rekabet Açısından TTK Tasarısı Madde 369 Üzerine Bir İnceleme
Öz
Anonim şirketlerde yönetim faaliyeti çoðunlukla profesyonel yöneticiler tarafından yerine getirilir. TTK, anonim şirket yönetim kurulu üyesi olarak görev yapabilmek için pay sahibi olma koşulunu getirmiş olmakla beraber, uygulamada sembolik pay sahipliðinin yeterli olduðu bilinmektedir. Dolayısıyla yönetim kurulunun kurul olarak ve üyelerin bireysel olarak profesyonel yönetici niteliði, gerek sembolik pay sahipliði gerekse etkili pay sahipliði durumunda devam etmektedir. Anonim şirketlerde yönetim faaliyetleri yerine getirilirken, pay sahipleriyle yöneticiler arasında çeşitli çıkar çatışmalarının meydana gelmesi olasıdır. Bunlara "dikey çıkar çatışmaları" denmektedir. Bu çatışmanın temelinde, temsil ilişkisine dayanan yetki devrinin, çatışan çıkarlar doðrultusunda kötüye kullanılma olasılıðı vardır. Buna vekâlet sorunu (agency problem)1 denmektedir.
78 - 94
Mustafa GÜNEŞ
Kütahyalı Gaybı Sun’ullah’ın Şiir Dunyası (Keşfu’l-Kıta) ile ilgili Bazı Tespitler
Öz
Kütahya’da daha çok “Hüdâ Rabbim” unvanıyla tanınan Kütahyalı Gaybî Sun’ullah Efendi, XVII. yüzyıl mutasavvıf şâirlerindendir. 1649’da babasının tavsiyesiyle İstanbul’a gitti. Burada hocası İbrahim Efendi’ye intisâb eden Gaybî, İbrahim Efendi’nin dergâhında altı sene kalarak, çile doldurdu, onun halifesi oldu. Samimi ve anlaşılır bir Türkçe ile duygularını ifade ederek iyi bir Yunus takipçisi olduðunu gösterdi. Şiirlerinde, hem hece veznini hem de aruz veznini kullandı. Divanında, 99 beyitlik “Keşfü’l-Gıta” adlı meşhur bir kasîde bulunmaktadır. Gaybî’nin tanınmış şiirlerinden biri olan Keşfü’l-Gıta’da, yaratılışa ait özel konular ele alınmıştır. Bu şiir, bazı müstensihler (el yazısı ile yazarak eseri çoðaltan yazıcılar) tarafından ya Divanın başında ondan bir parça olarak ya da sonunda bir devamı şeklinde nüshalara alınmıştır. Bu şiir, içerik itibarı ile Gaybî Divam’mn özeti olarak kabul edilebilir. Gaybî, kâinattaki bütün varlıðı Allah’ın tecellisi yani deðişik suretlerdeki görüntüsü veya yansıması olarak kabul eder. Şâir, ünlü kasidesinin ilk beytinde, eşyânın görünen ve görünmeyen yüzünde Hudâ’dan başka bir hakikat bulunmadıðı ve her şeyin tek varlıktan ibaret olduðu ifâde edilmektedir. Kasidenin ilk beyti, şâirin bütün fikirlerinin özeti olarak kabul edilir. Biz yazıda, bu şiirin genel muhtevasından ve bazı beyitlerinde ele alınan konular üzerinde durulacaktır.
95 - 104
Kütahyalı Gaybî Sun’ullah Efendi, Yunus Emre takipçisi, Keşfü’l-Kıta.
Ensar NİŞANCI, İshak TORUN
İslami Siyasal Kimliðin Dönüşümünde Öznelerin Rolü ve Demokratikleşme Sorunu
Öz
İslamcılık, günümüz Türkiye’sine ilişkin sürdürülen sosyal ve siyasal içerikli akademik ya da medyatik tüm kamusal tartışmaların en önemli referanslarından biri haline gelmiş bulunuyor. Gerçekten de çaðdaş Türkiye’ye ilişkin tartışmaların bu uðraða deðinmeden tutarlı ve yeterince güvenli bir yol izlemeleri pek mümkün görünmüyor. Zira kamusal alandaki İslami görünürlüðünün dramatik artışı ve bu baðlamda Islami / İslamcı hareketlerin çaðdaş Türkiye’deki yeri ve deðişiminin anlamlandırılması, bugünün toplumsal ve siyasal atmosferinin anlaşılmasında, önemli ve ayrıcalıklı bir yer tutuyor.
105 - 120
Abdülkadir Hakim AKIL, Canan KÜÇÜKALİ
Uluslararası Hukuk Bakımından Kendî Kaderini Tayin Etme Hakkı ve Çeçenistan Sorunu
Öz
Halkların Kendi Kaderini Tayin Etme Hakkı (The Self Determination of Peoples)” , İlk çað düşünürlerinden Aristo’nun “Büyük imparatorluklar ile deðil, şehir devletleri ile en iyiye ulaşılacaðı” düşüncesinden hareketle Yunanistan’da 158 şehir devleti tarifine kadar eskiye uzanmaktadır. Çeşitli milletlerarası sözleşmelere ve antlaşmalara konu olan ve halen gündemdeki yerini kaybetmeyen bu kavram, ülkelerin uluslararası hukukta varlıðını kabul ettikleri fakat kendi açılarından zararı olabileceði düşüncesiyle tanımını yapmaktan kaçındıkları ve sınırlarını belirleyemedikleri günümüze deðin tartışmalara konu olmuş esnek bir kavramdır. Ayrıca belirtmek gerekir ki, her ne kadar iç içe girmiş olsalar da kendi kaderini tayin etme hakkı ile azınlık hakları farklı kavramlardır. Bu nedenle, bizim burada konuyu sadece kendi kaderini tayin etme kavramı çerçevesinde ele alacaðımızı vurgulamak gerektiði kanaatindeyiz.
121 - 146
Uluslararası Hukuk, Çeçenistan, Self-Determinasyon, Baðımsızlık, Azınlıklar, Kafkaslar
Mustafa Güneş
Bizim Yunûs’un Sözü
Öz
Bir düşünceyi eksiksiz anlatan kelime dizisi şeklinde tarif edilen söz, Türk kültür ve edebiyatında önemli bir yere sahiptir. Hayat, güzel sözle anlam kazanır. Bunun için ilk İslami devir ata yadigârlarımızdan Kutadgu Bilig'de söze geniş yer verilmiştir. Yûnus'un sözü, lafız, anlam ve ahenk açısından mükemmeldir. Onun sözlerini etkili kılan, düzgün söyleyiş ve güzel ifadesinin yanında, Kur'an ahlakını kendisine ilke edinmesidir. Sözün etkili olabilmesi için öncelikle söyleyen tarafından uygulanması gerekir. Bu sebeple Kur'an'da yapmadıklarını söyleyenler, hiç iyi karşılanmamıştır. Sözün etkisini araştırırken özellikle şu dört unsuru dikkate almak gerekir: Bir sözü, kim, kime, niçin ve hangi makamda söylemiştir? Yûnus'un sözlerini, bu açılardan incelediðimiz zaman, bunların “şöyle böyle" sözler olmadıðı görülür. Onun, çaðları aşan fasih sözlerini (şiirlerini), mana âleminden ilham alarak gönül diliyle ahlaki deðerleri takviye etmek amacıyla muhtaç kimseler için söylediði ifade edilebilir. Şiir, söze güzel biçim verme işidir. Gerçek şiirin, zamanın geçmesiyle güzelliði bozulmadıðı gibi kıymeti de artar. Bir sözün, zamana karşı direnip güzelliðini devam ettirmesi klasik kelimesiyle ifade edilir. Zamanla deðeri daha da yükselen Yûnus'un sözleri, T ürk klasikleri arasında yerini almıştır. Az sözle çok şey anlatmaya müsait bir dil olan Türkçe, Yûnus' un etkili, yalın anlatımına zemin hazırladı ve eşine az rastlanan şiirlerinin oluşumuna katkıda bulundu. Yûnus'un sözlerinin yedi yüzyıl boyunca nesilden nesle büyük bir sadakatle aktarılmasının bir sebebi de Türkçenin sezgisel güç özelliðini şiire yansıtabilmiş olmasıdır. Yazımızda Yûnus'un sözü, divanında geçen beyitler (sözle ilgili) ışıðında ele alınacaktır.
147 - 165
Söz, Sözün Deðeri, Yûnus Emre
Ayşin SATAN
İlköðretim İkinci Kademede Okuyan Öðrencilerin Cinsiyet ve Okul Türü ile Zorbaca Davranışlar Arasındaki İlişkinin Analizi
Öz
Bu araştırmanın amacı ilköðretim 6., 7. ve 8. sınıf öðrencilerinin, okul türü ve cinsiyete baðlı olarak maruz kaldıkları zorbalık türleri, zorbaca davranışların okulda ne şekilde ne sıklıkla nerelerde olduðu ve öðretmen, öðrenci ve yöneticilerin zorbaca davranışları nasıl deðerlendirdiklerini incelemek ve mevcut durumu ortaya koymaktır. Bu amaç doðrultusunda Akran Zorbalıðı Deðerlendirme anketi uygulanmıştır. Elde edilen veriler frekans, yüzdelik ve kay-kare testleri kullanılarak deðerlendirilmiştir. Araştırmaya 288 kız ve 208 erkek olmak üzere toplam 496 öðrenci katılmıştır. Bu öðrencilerin 321'i resmi ilköðretim okullarına 175'i de özel ilköðretim okullarına devam etmektedir. Yapılan analizlerde öðrencilerin %63.3'ü zorbalıða uðramaktadır. Cinsiyete göre kız öðrencilerin %52.2'si, erkek öðrencilerin % 42.8'si sözel zorbalıða maruz kalmaktadır.
166 - 189
Okulda zorbalık, kurban, zorba
Mesut MEZKİT
Osmanlı; İslam-Türk Medeniyetidir
Öz
Son asır ve günümüz birtakım aydınlar, araştırmacılar, tarihçiler; Osmanlıyı, Türk olarak görmezler. Buradan düz mantıkla Osmanlı'nın temsil ettiði medeniyeti de; Osmanlı-Türk medeniyeti deðil; Bizans ve Abbasi karışımı bir medeniyet olarak kabul ederler. Bu ikisinin mirasından sentez oluşturarak bir nevi "ucube" bir millet şeklindeki anlayışı aşılamak isterler. Bu şekilde iddiada bulunanlar; ya Türkçülük gözüyle meseleye bakanlardır veyahut da "belli bir" görüşün sözcülüðünü üstlenmekle kendilerini sorumlu hissedenlerdir. Bu fikirlere göre, Osmanlı, hem Türk ırkını küçük görerek köylere yerleştirmiş, medenileşmesini engellemiş hem de Türk dilinin unutulup yok olmasına sebep olmuştur. Yok olan veya "köylü" dili haline getirilen Türkçenin yerine aristokrat bir dil ve üst seviye; halktan kopuk memur ve şehirli sınıf dili oluşturularak ikilik meydana getirilmiştir.
190 - 196
Fatih GÜLDAL
Tarih Ders Kitapları İçerisinde Ötekileştirilen Araplar
Öz
Bu makalede Türkiye'de Milli Eðitim Bakanlıðına baðlı liselerin birinci, ikinci ve üçüncü sınıflarında okutulan tarih ders kitaplarında Arap imajının nasıl oluşturulduðu, Arap halkının tarihine ne kadar yer verildiði ve karşılıklı ilişkilerde nasıl bir dil kullanıldıðına dikkat çekilmek istenmiştir. Zaman olarak çok geniş bir dönem taranmış, cumhuriyetin ilanından günümüze kadar okutulan tarih ders kitaplarının neredeyse tamamı incelenmiştir. Bunun yanında ders kitaplarındaki bilgilerin bu iki halkın ilişkilerine olan etkisine de kısaca deðinilmiştir.
197 - 208
Araplar, Türkler, tarih ders kitapları, ötekileştirme
Ömer GEDİK
3984 Sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayınları Hakkında Kanun Çerçevesinde Görsel ve İşitsel Kitle İletişiminde Tekelleşme Yasaðı
Öz
Bir ülkede hukukun üstünlüðünden ve hukuk devleti anlayışının yerleşmesinden söz edebilmek, diðer başka sebeplerle birlikte demokratik bir rejimin varlıðını gerekli kılar. Gerçek demokrasinin ise çoðulculuk kavramı üzerine kurulduðu zaman oluşabileceði söylenebilir.
Çoðulcu demokrasi çeşitliliðin ve farklılıðın devletin en üst kademesinden tabana doðru yayılması ya da yayılma imkânının hukuk çerçevesinde her an var olması ile mümkündür. Bir sistemin çoðulcu oluşu deðişik çıkar ve düşüncelerin baðdaşmasını, dolayısıyla da sosyal ve ekonomik düzeyi farklı grupların seslerini, ortaya çıkarabilmelerini saðlar. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine göre de çoðulculuk, iletmeye elverişli bilgi ve fikirlerin serbestçe hazırlanması ve kamu otoriteleri tarafından herhangi bir ön sansüre tabi tutulmaksızın biçimlendirilebilmesidir. "Avrupa Sınır Ötesi Televizyon Sözleşmesi" de görsel ve işitsel kitle iletişiminde çoðulculuðun saðlanması gereðini ön görmektedir. Oysa "tekelleşme" olgusu, düşünceyi açıklama ve yayma özgürlüðünün ihlali olup, kitle iletişim özgürlüðünü tehdit eden ve kitle iletişim araçlarında çoðulculuðu engelleyen ve dolayısıyla kanaatlerin yansız oluşumu imkânını, ortadan kaldıran bir durumu ifade eder. Hâlbuki teknik gelişmelerle birlikte etkinlikleri gün geçtikçe artan kitle iletişim araçları kamuoyunun oluşumunda oldukça önemli bir etkiye sahiptirler. Ayrıca kitle iletişimi faaliyetinin bir kamu hizmeti olduðu göz önünde bulundurulursa, tekelleşen medya bireysel çıkarlara hizmet edecek ve bu sorumluluðundan uzaklaşacaktır.
Oysa günümüzde medya patronlarının sektör dışı alanlardaki ticari ilişkilerini arttırmaları, gazete ve televizyonlarını siyasi iktidarla olan ilişkilerinde caydırıcı bir güç olarak kullanma çabaları, tekelleşme konusunda yapılacak çalışmaların önemini bir kat daha arttırmakta ve bu konuya özgülenmiş çalışmaların gereðini ortaya koymaktadır.
Bu gerekçelerden hareketle çalışmada görsel ve işitsel kitle iletişim araçlarında tekelleşme olgusunun mevzuata nasıl yansıdıðı deðerlendirilecektir.
209 - 222
Süleyman Faruk GÖNCÜOĞLU
Seyahatnamelerde İstanbul
Öz
İstanbul üzerine gerçekleştirilen seyahat ve seyahatnamelerden bahsedildiðinde ilk akla gelen Batılı Seyyahlar ve onların gözlemlerini içeren eserleridir. Aslında bu yanlış izlenim, bir şekilde zihinlerimize yer etmiştir. Son dönem İstanbul meraklıları olarak nedense İstanbul'u ve geçmişindeki renklerini görebilmek için sadece Batılı seyyahların seyahatnamelerini temel almaya odaklanmış bulunmaktayız. İstanbul hakkında ilk bilgi veren seyahatnamelere baktıðımızda; bu örneklerden ilki, 14. yüzyılda (miladi 1332-1334) kaleme alınmış olan, İbni Batuta'nın Seyahatnamesi'dir. Roma döneminde İstanbul'a elçi veya gözlemci olarak gönderilmiş, Arap gezginlerin notları da bir seyahatname niteliðinde olup, zengin bilgiler içermektedir. 9. yüzyıl sonu, 10. yüzyıl başlarında yaşamış olan ve dönemin İstanbul'unu gören Harun İbni Yahya, büyük sarayın korumasını yapan Hazarlardan bahsederken imparatorun Ayasofya'yı ziyaret töreninde; tören alaylarında ellerinde mızrak ve altın yaldızlı kalkanlar olan, dilimli zırhlarla giyimli çok sayıda Türk ve Hazar gencinin bulunduðunu da belirtir.
223 - 235
Mustafa BIYIKLI
Mustafa Kemal Atatürk’ün Uluslararası "Barış Yolu" Projesi
Öz
Mustafa Kemal Paşa, uluslararası barışa önem veren ve önceliði barış olan bir liderdi. Ona göre, barışın bozulmaması ve anlaşmazlıkların ortadan kalkması için bütün dünya ülkeleri gayret etmeliydi. Bu yüzden onun "Yurtta barış, dünyada barış" sözü barışın simgesi haline geldi ve Mustafa Kemal Paşa liderliðinde kurulan Türkiye Cumhuriyeti'nin dış politikası barışçıl esaslara dayandırıldı. Türkiye Cumhuriyeti, 1923-1938 yılları arası Mustafa Kemal Atatürk'ün "barış yolu" projesiyle, bölgesinde ortak barış ve ortak güvenlik için elinden geleni yaptı.
236 - 242
Mustafa Kemal Atatürk, Tevfik Rüştü Aras, dış politika, barış politikası, barış yolu projesi, ortak barış, ortak güvenlik